-
Şaban Akbaba
Tarih: 20-09-2025 11:32:00
Güncelleme: 20-09-2025 12:12:00
SANAT İYLEŞTİRİR IV.
Anne karnından başlayarak insanın sanatla buluşturulması gerektiğini vurgulamıştım. Çünkü sanat iyileştirir.
Neyi? İnsanı.
Nasıl?
Tıpkı su gibi… Su bitkinin kökünde ne yaparsa, sanat da insanın kökünde (benliğinde) benzeri işi yapar. Onun oradaki işlevini göremeyiz ama biliyoruz; topraktaki madensel maddelerin, minarelerin çözülmesini sağlar. Öyle olunca bitkinin kökleri o maddeleri kolayca emer, gövdeye, dallara, yapraklara ulaştırır.
İşi iyilik güzellik olan sanat da bireyin kişiliğini, benliğini iyilikle, güzellikle besler. O birey artık hep iyilikten, güzellikten sevgiden, barıştan, adaletten yana olur.
Çocuk dünyaya geldikten sonra aşama aşama, yaşının gerektirdiği kadar ve biçimde sanatla buluşturulursa bu iyi özellikleri kazanır; anlama, algılama, yorumlama, karşılaştırma, güzel konuşma, güzel yazma, sağlıklı iletişim kurma gibi yetenekleri gelişir.
Yetenekleri gelişen, benliğinde sanatın estetik ilkesi yerleşmiş olan bireyin başarılı olması daha da kolaylaşır; aile içinde, okul öncesi, ilkokul, orta okul, lise, üniversite süreçlerinde ve meslek yaşamında daha başarılı olur.
Örneğin, yoğun biçimde şiir, öykü, roman okuyan bir öğrencinin algısı açıldığı, söz konusu yetenekleri geliştiği, bedenindeki ve benliğindeki sıkıntı, stres boşaldığı için öğretmenini daha dikkatle dinler, dinlediğini daha kolay algılar, anlar… Soruları daha çabuk kavrar, daha sağlıklı yanıtlar verir. Yine birkaç sayfa sanat kitabı, şiir vb okuduktan sonra ödevlerine döndüğünde daha istekli olur, kendisinden bekleneni daha çabuk algılar, resimleri, grafikleri daha iyi yorumlar; problemleri vb. daha çabuk çözer.
Ne var ki çocuk sanatla buluşmaya başladığı anda teknolojiyle de buluşur. En somut örneği cep telefonudur. Sonra tablet vs.
Ailenin cehaletine, beceriksizliğine, kolaycılığına bunların renkli, hızlı, kolay ulaşılır içerikleri eklenir.
Toplumcu olmayan, toplumsal, bireysel yararı öncelemeyen, tek derdi para kazanmak, sermaye edinmek olan özel mülkiyet; bilimi de kullanarak toplumsal, bireysel psikolojilere, gereksinimlere, karakter özelliklerine göre ince hesaplarla kotarılmış içerikler koyar çocuğun önüne. Çocuğu da araçsallaştıran reklamlarla çok daha albenili ve vurucu teknikler uygular, bütün bunlara tarikatlar gibi eğitim formasyonu cahili odakların insafına bırakır ve sonunda çocuğun beynini ele geçirir.
Bu çok yönlü, çok katmanlı olgu öylesine tehlikeli boyutlara ulaşır ki çocuk hazinesinde biriktirdiklerinden kaybetmeye başlar. İlk kaybettiği özelliği, dikkatidir. İkincisi hareket yeteneği, üçüncüsü yeme içme alışkanlığı, dördüncüsü tüm iyi huyları ve beşincisi de o gün ya da gelecekteki başarısıdır.
Dikkati sürekli olarak o renkli dünyadadır, gerçek dünyaya döndüğünde dikkatinin en az yarısını oraya bıraktığı için “dikkatsiz”dir; eğitim-öğretim sürecindeki başarısızlığın en büyük nedeni!
Şuradan şuraya kalkacak, spor yapacak isteği kalmamıştır; tam bir tembel olup çıkmıştır. Bu durumun en son noktası Oblomovluktur. Oblomov, Gonçarov adlı Rus yazarın, yemeğini bile yatakta yiyecek kadar tembelleşmiş, pislik içinde kalmış baş kahramandır.
Yeme içme alışkanlığı düzenli beslenmeden uzaklaşmış, en önce çorbadan nefret derecesine ulaşmıştır, sonra sulu yemekten, baklagillerden ve meyveden… Bu sürecin son noktası da obezliktir. Yerini acılı, tuzlu kızartma cipsler, kimyasal koruyucu yüklü tatlı, şeker ve çikolata ve hamur türevleri almıştır.
Psikolojisi bozulmuş; güzel huylarını kaybetmiş, gergin, sinirli, öfkeli, kararsız, ikircikli… biri olup çıkmıştır.
Böyle olunca doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birçok bilgi, beceri, yetenek gibi özellikleri körelmeye başlar, süreç sonunda da tamamen kaybeder.
En temel çözüm ailede başlamalı. Hatta birçok bilim insanının ortaklaştığı gibi anne karnından… Örneğin müzik dinleterek, şarkı söyleyerek, kitap okuyarak…
Jean Paiget’e göre, daha sonra belki biraz sivriltilebilir ya da biraz köreltilir olan ama asla ortadan kaldırılamayan kişilik ipuçları altı yaşına kadar oluşur. En dikkate değer zaman aralığı ise 3-5 yaş aralığıdır. Bu demektir ki kişilik oluşumunda ailenin rolü ve etkisi bilinenden de fazladır. Öyleyse bilimsel, sanatsal verilerle beslenen ve yönlendirilen aile eğitimi acil biçimde yaşama geçirilmeli. Böylece aile en küçük yaştan başlayarak çocuğun sanatla iç içe olmasının, özellikle ve mutlaka sanat kitapları okumasının yolunu açmalı. Kitap okuma alışkanlığının kazandırılmasında başarılı olmalı.
Hemen sonrasında okul öncesi, ilkokul, orta okul ve lise eğitimi aynı anlayışla programlanmalı ve yürütülmeli. Programların bilinci olmalı ve şunu asla unutmamalı: Öyle olmalıyım ki, öylesine sanatsal, bilimsel; her yaşın çocuğuna göre devinimli, albenili, hızlı, renkli, cıvıltılı, pırıltılı; cep telefonundaki, örneğin TikTok benzeri programları aratmamalı çocuğa.
Bu süreçler boyunca ama en çok, en küçük yaştan başlayarak bilimsel yöntemlerle elde edilen verilerin öngördüğü biçimde, ilgi ve yeteneğine göre müzik, resim, bale, heykel atölyelerine (işliklerine) katılmalı.
Mutlaka herhangi bir müzik aleti çalmayı öğrenmeli. İlgisine ve yeteneğine bağlı olarak bağlama, gitar, piyano, keman, kemençe, flüt, kaval, vurmalı çalgılar vb…
Özellikle tiyatro evreninde, hatta tiyatro içinde oyunlarda rol almalı.
Kitap okuma, eleştirme gibi atölye ortamlarına katılmalı.
Bütün bunların yaşama geçirilmesi, kısa süren aile eğitiminden sonra uzun yıllar boyunca M. Eğitim Bakanlığına düşüyor. Okulların yapısını, işleyişini ve eğitim- öğretim programlarını sürekli olarak tarihin ilerisine değil, gerisine çekmeye çalışmak yerine her derece okulun her sınıfında ve haftada en az dört saat olmak üzere skeç, tiyatro benzeri oyunlara ayırmalı; edebiyat, tiyatro, müzik, dans, bale, oratoryo(şiir), bağlama, keman, kemençe, flüt, kaval, vurmalı çalgılar, çizgi film, sinema, oyuncak vb. bilim temelli atölyeler kurup yaşama geçirmeli…
Eğitim sistemi kadar önemli diğer eğitim alanı da sivil toplum örgütleri, partiler, kooperatifler gibi örgütlerdir. Önerdiğim çalışmalar aslında onların görev ve sorumlulukları dahilindedir. Çok daha istekli, yoğun ve yaygın biçimde çaba harcamaları, yaşama geçirmekleri gerekir.
Çünkü, bir genellemeyle dikkat alt yapısı gelişmemiş çocuk başarısız olur. Başarısız çocukların oluşturduğu güncel ve gelecekteki toplum da başarısız olur.
Öyleyse bir an önce bilim ve en çok da sanat!